BİZİM MAHALLENİN ŞIMARIK ÇOCUKLARI
Bizim mahallenin şımarık çocukları!
O makamlar gelir geçer, senden önce çok kişinin izi kaldı koltuklarda. Koltuk yerinde kaldı, sen; arkana baka kaldın.
Hayatta hayal edemediğin makamlara, mevkilere gelmiş olabilirsin. Ama kalıcı değil gidicisin.
Geldin, geldin ama makamın seni o kadar şımartacağını bilemedik.
Bizim mahallenin çocukları!
Geçmişi unutma
Bizim mahallenin çocuğu, aklını başına al.
Bizim mahallenin çocuğu!
İnanan insan olarak şu makam mevki havalarını bırakın. Gayri Müslim o kadar makam mevki sahibi insan tanıdım, bizim Müslüman kardeşlerimizden çok çok daha mütevazı. Bizdeki alçak gönüllüğü, mütevazılığı onlar almış. Geriye bize ne kalmış?
Yıllar önceydi bir ud dersi aldığım arkadaşım vardı. Üç katlı bahçeli evimizin bahçesinde hem ud dersi alır, hem de bir şeyler yer içerdik aylarca. Yakın tanıdığım bir arkadaşımdı. Yıllar geçti, selam kelam der geçerdik. Sonra bir yerde kocaman bir adam oldu. Çok açık yazmayayım. Kardeşim Cemal’im beklerim der dururdu. Arayarak iki defa bulunduğu yere gittim yerinde bulamadım. Üçüncü defa arayarak gittiğimde sanıyordum ki; çayı ve kahveyi makamında içeceğiz. Ne çayı, ne kahvesi, ne makamı?
Bulunduğu yerin kapısına vardığımda; “Randevunuz var mı?” dediler.
“Var” dedim. Beyefendiye haber saldılar, sandım ki kimliğimi verip içeri alacaklar, makamında çay, kahve içeceğiz. Ne makamı, ne çayı, ne kahvesi?
Elinde sigara ile binanın sigara içilen mekanına geldi. Eskiden defalarca misafirim olan zat, bizi sigara içme yerinde misafir etti. Ayak üstü naber, iyidir senden naber…
Benden, elinin körü var.
Sigara dumanı altında… Zor bu işler Cemalim zor… Ne işi zor. Ne yapıyorsun ki, ülke mi kurtarıyorsun? Arkama bakmadan çektim gittim. Sigara dumanı altındaki misafirliğimi unutamam.
Tohumları elimize alırız, hepsi aynı boyda aynı ebatlardadır. Ama tohumdan anlaşılmaz ki…
Tohum, toprakla birleşince, yavaş yavaş topraktan başını çıkarınca, yavaş yavaş yükselince ve güneşi görünce ne mal olduğu ortaya çıkar.
Bizim arkadaş bir kuruma müdür oluyor. Aman Allah’ım!
Bir hava bir hava
Bir kibir bir kibir
Havan da kibrin de batsın. Hatta sen de yerin dibine bat.
Bizim mahallenin çocuğu!
Sen asil sülaleden gelmedin,
Sen kraliyet ailesinden gelmedin,
Hatta sen İstanbullu bile değilsin, olamazsın da.
Sen, İstanbul’un varoş mahallelerinde çelik çomak ve toprakta misket oynayarak büyüdün.
Seni sümüklü şımarık zavallı
Bizim mahallenin çocukları!
Bizim yazıları okuyunca rahatsız oluyor.
Gerçekleri yazmazsam, konuşmazsam duramam. Çünkü ben, “Dilsiz şeytan.” olmak istemiyorum.
Bizim mahallenin çocuğu!
Kibri bırak, insanlara alçak gönüllü ol.
Ben şair ve yazar olarak (Ukalaya bak, kendine şair ve yazar diyor.)
Evet, benim yazdığım şiirlerim ve yazılarımız için birinden icazet alacak değilim.
Çünkü Bizim Mahallenin çocukları olan yazar, şair, prof. olmuşlar vardı.
Kendilerini üstad (!) olduğunu sanarak yazdığım makalelerimi ve şiirlerimden bazılarını alarak eleştirir ve kıymetli görüşlerini alırım diyerek 7-8 yıl önce kapılarına gittim, önlerine diz çöktüm (!)
O bizim mahallenin çocukları yüzümüze bakmadı. Birinin akşama konferansı vardı, biri müsait değildi. Hatta birine, soğuk bir kış günü İstanbul’da lapa lapa kar yağıyor ve ben Sultanahmet yokuşunda bulunduğu yere gittim. Akşama konferansım var, müsait değilim deme ukalalığını gösterdi. Bunlar bizim mahallenin tam orta yerindeki çocuklarıydı.
Hatta biri var ki profesör! Taksime konferansına gittim. Elimde yine şiirlerim, fikirlerini alacak eleştirilerine kulak verecektim. Konferansı bittiğinde herkes dağıldı etrafında 10-15 kişi kalmıştı. Yaklaştım, elime aldığım 4 sayfa şiirlerimle;
“Üstadım, yıllardır şiir yazmaya çalışıyorum. Bir bakabilir misiniz, eleştirilerinize ihtiyacım var.” dedim.
“Hayır bakamam” dedi.
4 sayfa şiirin çok olduğunu sanarak 1 sayfa şiirimi uzattım;
“Bu şiirime bakar mısınız?” dedim.
“Hayır bakamam.” dedi. Ben, bir sayfanın da çok olduğunu düşünerek; “O zaman bir dörtlük okuyun lütfen.” dedim. Profesör bana; “Hayır okuyamam. Emsal teşkil eder. Senin şiirlerini okursam, başkalarının da okumam lazım.” dedi. Etrafıma baktığımda ellerinde şiirler, yazılarla sıraya girmiş kişiler yoktu. Ve ben kendini bir saat dinledim, kendisi benim bir satırlık şiirimi okumaya tenezzül etmedi bizim mahallenin çocuğu. Bu kadar mı şımardık. Biz, geçmişimizi hepten unuttuk. Samimiyet, güler yüz, iyilik, güzellik nerede kaldı?
O tarihten sonra artık bir Şair ve Yazar olarak, kimseden icazet alacak değilim.
İşte bir Şair ve Yazar olarak kimse ile kişisel bir meselemiz yok ancak gördüğümüz bazı şımarıklıklar üzerine ara sıra bir şeyler yazmaya çalışıyoruz.
Bizim mahallenin çocukları!