BOZKURT

Çocuktum, İstanbul’dan yazları giderdik
Söğütlüçeşme’ye uğrardık
Yolcuları alır
Tekrar binerdik.
Yolda mola verirlerdi;
“Çaylar şirketten.”

Bir anlamı vardı “Çaylar şirketten.”
Kastamonu’ya oradan Bozkurt’a
Şoförümüz Efsane İsmail
Yolculuğumuz on iki saat sürerdi
Ormanların içinden geçerek
Özlem çekerek
Bozkurt’a inerdik.

Minibüsler kalkardı saat dörtte
Otobüsten inerdik
Yorgun olurduk ancak,
Saat dördü beklerdik.
Bu arada perşembe pazarını gezerdik.
Renk renk ayakkabılar
Tor lastikler
Bir tarafta mis gibi kokan güveç
Bir yanda dumanı üstünde somunlar

Her perşembe güveç günümüzdü
Dedem çarşıya indiğinde siparişi verir;
Geleceğiz, üç güveç ayır!
Bir yıl geçmişti aradan
Bizi bekleyenler vardı
Dedem zaten çarşıda karşılardı
Babaannem vardı.

Özlediğim uzun kulaklı, Karaman, Karabey
Ve köpeğim Doberman
Ormanlarımız, bağlarımız, bahçelerimiz
Elma ağaçlarımız vardı yan yana
Dağdan gelen buz gibi suyumuz
İçerdik kana kana

Yol boyunca giderdi minibüs
Ezine Çayı’nı izlerdik
Bazı yerleri iplik gibi akardı
Böyle hırçın değildi
Sessiz ve sakindi
Ara sıra homurdanırdı
Hırçınlaşmazdı, akardı yavaş yavaş
Sessiz sakin

Bozkurt’da asırlık çınar
Gölgesinde her perşembe
Çaylar yudumlanır
Hep birliktedir dedeler torunlar
Hasretlik kalabalıklar

Saat dördü buldu
Yavaş yavaş minibüs doldu
Şoförün son ikazı ile kornaya basıldı
Haydi!
Bayramgazi, Cabına, Koşmapınar,Yukarı Köy, Es Köy
Yavaş yavaş hareketlenirdi
Ormanların arasından süzülerek yol alırdık
Köyümüze yorgun argın varırdık.

Kalanlar kelimelerim
Hayallerim…
Ne dedemler, ne babaannem
Ne anneannem
Ne yan komşumuz Kurtoğlan

Abanalı Kela
Dedesinin derdi
Defter kalem getirirdi
Beyaz atlı muhtarımız vardı.
Sadece hatıralarda kaldı.

Şimdi ne eski Bozkurt
Ne Karaman, ne Karabey
Ne de uzun kulaklı eşeğim
Ne de köpeğim Doberman
Ne bacası tüten ahşap evimiz
Ne de ineklerimiz kaldı.
Artık her şey hatıralarda kaldı.
Her şey kelimelerimizde
Ve hatıralarımızda
Bir de ayak izlerimiz
Dokunduğumuz asırlık çınar
İçtiğimiz çaylar…

Loading