KOVBOY! NE İŞİN VAR ORTADOĞU’DA

Osmanlı Devleti’nin en güçlü olduğu 15.yüzyılda Akdeniz bir iç deniz konumundadır ve ticaret yolları Osmanlıların elindedir. Bu nedenle Uzak Doğuya farklı bir ticaret yolları aramak için coğrafi keşifler yapmaya koyulmuşlardır. Aslında buradan yola çıkarsak Amerika’nın keşfine Osmanlı Devleti’nin büyük ticaret yollarına hakim olması sonucu; mecburiyetten bulunmasına Osmanlı Devleti vesile olmuştur.

Kristof Kolomb bu dünyanın yuvarlak olduğunu ve İspanya’dan çıkarak batıya doğru gidildiğinde Hindistan’ın doğusuna ulaşacağı ümidi ile yola çıkmış olduğunu ve ulaştığında kendisini Hint adalarında olduğunu sandı. Aslında ulaştığı bugünkü Amerika’nın kıyıları, Orta Amerika civarıydı. Bulunduğu yerin Hindistan olmadığını da bilmeden öldüğünden bahseder değerli Tarihçimiz Prof.Dr.İlber Ortaylı.  Kendisinden sonra Cenovalı gemici Amerigo Vespucci  İspanya’dan giden gemilerle başka bir kıtaya varmışlar. Kolomb’un zannettiği gibi Asya’nın bir kısmı olarak değil, yeni bir kıta olarak kabul etmiştir. Dolayısı ile Amerika’ya adına veren Amerigo Vespucci olmuştur.

Amerika’nın keşfinden sonra İspanyollar, Fransızlar, İngilizler, Portekizliler buraya akın etmişler ve kendi kolonilerini kurmuşlardır. Amerika kıtası insanlar için yeni olanaklar, yeni kaynaklar ve yeni bir hayat sağladı. Sonrasında koloni sistemi sömürgecilik politikasına dönüştü. İngilizler kolonilerden vergi alıyorlardı. 1756 – 1763  yılları arasında İngiltere’nin Avusturya, Rusya ve Fransa ittifakıyla yaptığı Yedi Yıl Savaşları İngiliz Devleti’nin maliyesini oldukça yük oluşturmaya başlamış , İngiltere bu mali yükü gidermek amacı ile yeni vergiler koyması, Amerika’da kolonilerin büyük tepkisine neden oldu. Koloniler yüksek vergiler ödemeye başlamıştı. Bu durumdan ciddi rahatsız olmuşlardı. Kolonilerden kurtularak özgürlük mücadelesi  başladı. Bu özgürlük isteklerini George Washington Bağımsızlık Bildirgesi’ni 4 Temmuz 1776 yılında yayınlanarak tüm dünyaya Amerika Birleşik Devletleri’nin kurulduğu ilan edilmiştir.

Sömürgecilikten doğan Amerika Birleşik Devletlerinin geçmişi görüldüğü gibi 240 yıl gibi bir zamandır. Medeniyet oluşumunda, dünya tarihi açısında kısa sayılabilecek bir zaman dilimi olan bu zaman zarfında Amerika Birleşik Devletleri tüm dünyada şuanda süper güç (!) konumuna gelmiş. Eski alışkanlıklarını bırakmamış ve sömürge faaliyetlerine yeni kaynak aramak için medeniyet, özgürlük ve demokrasi getirme bahanesi ile tüm dünyada terör estirmeye devam etmiştir ve etmeye devam etmektedir.

Bu kovboy kılıklı adamlar nerede bir hazine, maden varsa oraya medeniyet ve demokrasi (!) götürmeyi kendilerine bir vazife bilmiştir.

Son yıllarda da Ortadoğu’nun halkları için canla başla çalışmaya başladılar ve Ortadoğu’nun altını üstüne getirmekte bir sakınca görmemişlerdir. Peki, bu 240 yıllık kovboy sürüsüne tarihi birlerce yıl geçmişe sahip medeniyet oluşturmuş, devletler ne yapmışlardır.

Açık konuşmak gerekirse, Türkiye Cumhuriyeti devletinden başka hangi Müslüman ülkenin sesi çıkmaktadır.

Bir yanda İsrail terör devletinin Filistin’de durmak bilmeyen zulümlerine, bir yandan Irak-İran savaşları karşısında, bir yandan Irak’ın işgali, Mısır’ın işgali, Libya’nın işgali ve son olarak Suriye’nin işgali karşısında kovboy sürüsüne, zengin petrol kaynakları üzerinde yalancı Cenneti yaşayan Müslüman ülkeler sesini çıkarmaz.

Seslerini çıkarmayı bırakınız, kutsal topraklarımızda Kabe’nin İmamı Abdurrahman Sudeysi “Bugün Suudi Arabistan ve ABD dünyanın iki kutbu. Allah’a hamd olsun ki Amerika ile birlikte dünyayı birlikte yönetiyoruz.” şeklinde skandal açıklamalarda bulmaktan çekinmemiştir.

Bir ülke de demiyor ki; “Ey kovboy ne işin var Ortadoğu’da?”

Düne kadar bizim eyaletlerimiz olan Irak ve Suriye’de at koşturan ABD’ye “Ey Amerika, 11 bin kilometreden gelip ne arıyorsun Ortadoğu’da?” diye soramıyor.

Dünyayı sömürmeye alışmış Koyboy ABD, emir eri İngiltere ve uşakları Libya liderinden rahatsızlardı ve bizzat halkı tarafından Libya Lideri Kaddafi öldürüldü. Irak Lideri Saddam’dan rahatsızdılar yine bizzat Irak halkı tarafından öldürüldü. Ne oldu? Libya’ya, Mısır’a, Irak’a ve Suriye’ye Özgürlük ve demokrasi mi geldi?

Dünyayı sömürmeye alışmış ABD, Türkiye’den çıkan ses karşısında sendelemiştir.

Yerli ve Milli bu ülkenin kalkınması için ömrünü feda eden merhum Muhterem Hocamız Prof. Dr. Necmettin Erbakan DYP ile kurduğu Refahyol hükümetinde 28 Haziran 1996’da başbakan olarak görev aldı. 1996-1997 yılları arasındaki Başbakanlık döneminde efsane hizmetlere imza attı. Banane Amerika’dan söylemleri ile yola çıkarak ülke insanımızın alın terinin sömürülmesine her zaman karşı çıkarak her zaman Milli ve Yerli politikaları uygulamaya başladı.Ülke kaynaklarının dış güçlere ve içerdeki yerli işbirlikçilerine değil de ülkemizin kalkınması için bir bir icraatlarını ortaya koydu. Ancak yine iç ve dış mihraklar başta ABD olmak üzere boş durmadı. Prof.Dr. Necmettin Erbakan’ın Başbakanlığındaki hükümeti ne pahasına da olsa düşürmek için ellerinden geleni yapmışlardı. Muhterem Hocamızı asker istemiyor, ordu rahatsız diyerek yine Peygamber ocağı olan ordumuzu göreve davet etmişlerdi. Aslında ordumuz, Milli ve Yerli olan Sayın Erbakan’ı sever, Erbakan da askerimizi sever ve gerçekte bir rahatsızlık söz konusu değildi. Dış ve iç güçler maalesef 28 Şubat dönemi ve post-modern darbe ile Yerli ve Milli iktidarı yıkmayı başardılar.

Peki, mesele neydi? Erbakan Hükümeti neden istenmedi, neden rahatsız oldular? Meselenin özetini, o zaman ekonomiden sorumlu Başbakan Erbakan’ın Başdanışmanı benim de üniversiteden hocam olan çok kıymetli Prof. Dr. Osman Altuğ 2 Aralık 2015 tarihli Akit TV’de Halis Özdemir’in moderatörlüğündeki Vizyon Programı’nda şöyle açıklamalarda bulunuyor;

“Savunma sanayinde ihalelerden komisyon alan Türkiye’deki mümessillerin ayağına bastık. Ve bu öyle bildiğiniz gibi bir güç değil. Çünkü verilmiş ihaleler vardı, ama biz parasını ödemiyoruz dedik! İhale açılmış, ihale sonuçlanmış; biz bunları tatbikata sokmuyoruz dedik! Ve bu rakam, o gün itibari ile 8 milyar doları aşan bir tutardı. Demek ki kimin ayağına bastık? Savunma sanayinden çıkar sağlayan kişilerin ve kurumları ayağına… Şimdi hem siz adamların ayağına basarsanız, artık onlardan iltifat ummayacaksınız! Bu arada şunu da söyleyeyim, o tarihte görevde bulunan komutanların bir kısmı, bugün 28 Şubat davasında tutuklandılar. Bunların içinde, savunma sanayi konularında Erbakan’ın yanında olan çok değerli insanlar da vardı, çok delikanlı insanlardır, bir kere açmamışlardır ağızlarını. Siz kalkıp banka sermayesinin, banka dışı sermayenin, otomotiv sektörünün, savunma sanayi ihalelerinden nemalanan kişilerin ayağına basarsanız onlar da rahat durmayacaklardır, ama esas 28 Şubat sürecinin nedeni, savunma sanayindeki ihalelerinden çok büyük çıkar sağlayan rantiyeci mümessiller ile Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin dalaşmasından kaynaklanmıştır. Sanıldığı gibi bu ihtilal, askerlerin Refah Yol hükümetine, Erbakan’a karşı tavır almalarından kaynaklı bir darbe değildir, bu bir sermaye darbesidir! Bu sermaye faşizmi maalesef, Askeri faşizm gibi satılmak istenmiştir. Ben çevrelerce, kim derseniz deyin bunlara, ama aslında faşist sermaye darbesidir. O nedenle şahsen askerlerimizin, Refah Partisine veya Erbakan’a karşı husumet besledikleri ve bu yüzden darbe yaptıkları görüşüne katılmıyorum. Erbakan Hoca ile, daha doğrusu Refah Partisi ile Doğru Yol Partisi arasındaki protokole göre Erbakan’ın başbakanlık süresi 30 Haziran 1997’de zaten bitecekti. Ve Erbakan Hoca, 28 Şubat 1997 ile 30 Haziran 1997 arasında görevine devam etmiştir. Yani o vakte kadar, askeri darbe yapılması için ne ortam müsaitti, ne de Erbakan Hoca böyle bir şeye müsaade ederdi. Dimdik aslanlar gibi durmuştur, süresini tamamlamıştır. Hani darbe bunun neresindedir?” diyor. Kısaca, Erbakan, kapitalist sistemin döşediği hortumları bir bir keserek oralara giden paraları milletine akıtmıştır. Bundanda rahatsız olan iç ve dış güçler Erbakan’ı iktidardan uzaklaştırdılar.

Aynı şekilde sömürgeci devletler ve ülkemizdeki maşaları ile birlikte Yerli ve Milli olan Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’dan rahatsızlar.

İsviçre’nin Davos kasabasında 29 Ocak 2009’da Dünya Ekonomik Forumu kapsamında düzenlenen”Gazze: Ortadoğu’da Barış Modeli” başlıklı panele, Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan da davet edilmişti. Panele, Erdoğan’ın yanı sıra dönemin İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-Mun da katılım sağladı. Panelde, Şimon Peres’in Gazze saldırılarını meşrulaştıran sözleri ve moderatör Washington Post yazarı David Ignatius’ın taraflı tutumu karşısında, Türkiye Başbakanı  Recep Tayyip Erdoğan’dan beklenmedik bir tepki ile karşılaştılar.

Peres’in Türkiye’ye ve Filistinlilere yönelik suçlamalarına cevap vermek isteyen Erdoğan’nın konuşması, moderatör tarafından kesilmeye çalışılmış, Erdoğan da Ignatius’a dönerek “One Minute” çıkışı ardından ilerleyen tarihlerde yine Recep Tayyip Erdoğan’ın BM’de “Dünya 5’den büyüktür.” çıkışı ile birçok ülkeyi rahatsız etti.

Amerika ve yandaş ülkelerinin dünyanın mazlum coğrafyalarına demokrasi ve özgürlük bahanesi ile girmeleri ve ülkeyi perişan etmelerinin asıl amacı ne demokrasi ve özgürlük. Asıl mesele Amerika halkının rahat yaşaması için diğer zengin kaynaklara sahip ülkelerin sömürülmesi, kaynaklarının kendi ülkelerine taşınması. Bunun karşısında yerli halkın, çoluk çocuk, genç yaşlı farketmeksizin özgürlük ve demokrasi kılıfı ile yok edilmesi önemli değil. Bu zulüm karşısında sessiz kalan İslam Ülkeleri ve satılmış liderleri nasıl bir hesap verecek Allah bilir. Bu oyunları Türk halkı ve lideri gördüğü için bu zulümlerine karşı çıkıyor ve bu nedenle her ne pahasına olursa olsun Recep Tayyip Erdoğan’ı iktidardan almak için uğraşıyor. Bu oyuna ülkemizin ferasetsiz insanları da alet oluyor. Ülkemizin ekmeğini yiyen, suyunu için bir takım Müslüman kılıklı teröristlerde boş durmadı maalesef. Ancak, gücümüzü tarihimizden ve milli ve manevi değerlerimizden alan Türk Milleti bu oyunları görüyor ve inşaallah iç ve dış mihraklara fırsat vermeyecek. Türkiye Cumhuriyeti, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi en kısa sürede Türkiye kendi savunma sistemi ile, kendi savaş uçakları, Milli ve Yerli çalışmalarla “Muasır medeniyet seviyesine” çıkacaktır. Türk halkı ülkesine ve liderine sahip çıkmaya devam edecektir. Yapılan çalışmaların, oyunların küçük siyasi ayaklar olmadığını biliyoruz. İslam ülkelerinin liderlerini diktatör bahaneleri ile iktidardan devirerek ülkeyi kan gölüne çevirdiklerini gördük. Türkiye tabi ki ne Irak, ne Suriye ne de Mısır, ne de Libya’dır. Türkiye’nin asırlar boyunca aldığı güç ve kuvvetle dünyaya hakim olmuş, dünyaya adalet sağlamış bir milletin çocukları olarak bizim sınırlarımız 780 bin kilometre kare değildir. Fiili sınırlarımız ancak 780 bin km’dir. Gönül sınırlarımız 20 milyon kilometre kareyi geçmiştir.

Bu nedenle Türkiye’nin gücünü aslında tüm dünya devletleri biliyor. Milli ve Yerli seferberliği ile çok farklı bir Türkiye dünya siyasetinde yer alıyor. Biz Milli ve Yerli dedikçe, milliyetsiz ve haysiyetsizler de boş durmuyor. Bizim içimizdeki kriptolarda Milli ve Yerli dedikçe içindeki kinleri depreşiyor. Artık eski Türkiye olmadığını da biliyoruz. Şehid kanları ile sulanmış ülkemizi ve liderini hiç bir alçağa yem etmemeye yeminli bir asil halk var. Bir tarafta İslam Birliği, bir tarafta Türk Dünyası ile Türkiye dünyanın süper gücü olma yolunda inşaallah.

 

 

Loading