ISSIZ ADAM

Sinema, ait olduğu kültürden ve toplumdan beslenir, toplumun geldiği düzey sanattaki aşama, ile belirginlik kazanır. Toplum geçirmiş olduğu evreler, içinde bulunduğu psikolojik hal sinemada da kendini bulur.
1990’lı yıllarda, Türk Sineması Amerikan Sineması’nın etkisi altından kurtulamamışken, içinde yaşadığımız süreçte boy ölçüşecek seviyeye gelmek üzeredir kendi değerleri ile.
Liberal ekonomik politikalar her şeyi tüketilebilen mal olarak empoze etmiş, tüketmek için, üretmeyi ilke edinmiş, daha çok sermaye için daha çok tüketimi öngörmüştür, destekler bir politika izlemiştir. Son yıllarda teknolojinin gelişimi ile çok kanallılık, basın yayında çeşitlilik, reklam piyasasının inanılmaz ölçüde artışı, her alanda tüketim toplumu olgusu ülkemizde yerleştirmiştir. Tüketim anlayışı sadece maddi olmamış, manevi değerlerimizde de bir değişim, bir tüketilme halini görüyoruz. Buna bağlı olarak, Türkiye’nin kültürel dönüşüm yaşanmaya başlanmış, bireysellik ön plana çıkmış, hedonist bir algılayışa doğru gidiş görülür. Bunlar sanatın her alanında da etkisini gösterdiği gibi sinemada da etkisini gösterir, ciddi sinema yapıtlarının ortaya çıkmadığı görülür.
Günümüzde bu gidişata dur diyecek filmlerin yapıldığını görüyoruz.Tüketim toplumu, hedonist ve narsist insanların oluşmasına sebep olmuş, bu yaşamın faturası ağır olmuş mutsuz, tatminsiz, bireyci insanların oluştuğu toplum profilini görmekteyiz.
Çağdaş insanın, bireyci yaşamdan, özgürlükçü anlayıştan, manevi değerlerin günü birlik yaşama dönüştüğünden sıkılmış, arayış ve özlemle bir zamanlar nostalji dediğimiz hayat anlayışına yönelim görülmekte olduğumuzu yeni sinema yapıtları yansıtıyor sanıyorum.
İşte Issız Adambu özlemin, arayışın aşkın sinema yapıtı.
Aşk filmi olmasının yanında, klasik Yeşilçam filmlerinde gördüğümüz aşk hikayelerinden biraz farklı, Türk filmlerinde alışık olmadığımız bir tensel yönünü görüyoruz Issız Adam’da.
Bizler, günü birlik, özgürlükçü yaşam içinde kendimizi bulduk, doğduk büyüdük. Günümüz insanına çok yabancı gelen belki tarihte kalmış yatırlar gibi ruhlarına Fatihalar okuduğumuz aşklar tozlu raflardan Issız Adam filmi ile çıkarak aramızda dolaşır. Hiç bir şey eskisi gibi değil, şiirlerimizde, şarkılarımızda ve hayatımızda bir şeyler eksik. Eski aşklar Arnavut kaldırımlarının tozları arasında mı kalmış acaba. Çağan Irmak yaptığı sinema yapıtları ile Arnavut kaldırımlarının şahit olduğu taşları Issız Adam filmi ile kaldırıp gün yüzüne çıkarıyor. Topluma unuttuğu, acımadan harcadığımız değerlerimizi,  bize sunuyor.
Yönetmenliğini Çağan Irmağın yaptığı “Issız Adam” filmi bizde toplum olarak saklı olan, unutulan, duygularımızın depreşmesini dışa vuruluşuna vesile olduğunu görüyoruz.
Yönetmenliğini Çağan Irmak’ın yaptığı, Issız Adam filmi 2000’li yıllarda damgasını vuran bir aşk filmi. Üç milyona yaklaşan izleme oranını yakalamasında herkesin kendinden bir şeylerin bulduğu, belki de yakalayamadığı duygu seline kapılmak isteyiş. Alper’de ki özlem, ıssızlık halini kendimizde de görmemiz olamaz mı? Diğer taraftan etrafımızda birçok Ada’nın yaşam hikayesinden midir özümseyiş. Bir gerçek var ki, herkesin kendinde saklı olan derin izler bıraktığı kesin.
Gününü gün eden, özgürlüğüne düşkün, hırçın, narsist, Alper 30’lu yaşlardadır. Hayatın içinde kayboluşun farkında değildir, mutsuz bir yaşam ve şehvetinin peşinde giden her gün farklı biri ile beraberlik. Yaşamında gününü gün etmenin sarhoşluğunda anlaşılamayan hayıtın elden kayışı. Fakat hayatta tek başına bir yaşam. İlgilendiği her kadına aynı gözle bakan, günü birlik ilişki avcısı. Aslında bunların yanında ruhunun derinliklerinde saklı kalmış duygular, yakalayamadığı mutluluk arayışı da var. Her duygu sahnesinde hıçkırıklara boğulmak istemeden kaçışı var. Aslında kalabalıklar içinde bir arayışın adamı. Bir gün Beyoğlu’nun sokaklarında aradığı plağı bulmak için kitapçıya girmesi ile hayatı değişir. Aslında ava giderken avlanmak vardır Alper’de.
Ada ise, 20’li yaşlarda kendi ayakları üstünde duran, Alper’e göre fırtınasız bir hayatı olan güzel bir kadın. Bir gün aradığı eski kitabı bulabilmek amacı ile Beyoğlu’nda dolaşırken Alper’le aynı kitapçıda karşılaşırlar. Alper çapkın bakışları ile Ada’ya bakar fakat kendisi avlanmış olur, bu karşılaşma tutkulu bir aşka yaklaşmanın ilk adımı olmuştur. İlk bakış ve tutkulu bir aşk hikayesi başlar.
Alper, Ada’ya diğer tanıştığı bayanlardan farklı bir yer verir. Çünkü kendi elinde olmadan bir rüzgara kapılmıştır ama aradan geçen zamanda Alper alıştığı özgürlük alanının giderek daraldığını görür. Aşkı ile ihtirasları, özgürlüğü arasında sıkışıp kalmıştır, Ada ise, temiz duygularla kendi halinde saf bir aşkın rüzgarına kendini çoktan kaptırmıştır ileride,
Sevilirken bilmedin mi?
Ben söylerken gülmedin mi?
Falımızda hasret var ayrılık var demedim mi?
Anlamazdın anlamazdın..Kadere de inanmazdın…
Hani sen acı veren kalpsizlerden olmazdın….
Dilerim ki mutlu ol sevgilim..
Ben olmasam bile hayat gülsün sana..
Günahı boynunda,ağlayan bir çift göz bıraktın arkanda.
Kalbim bomboş kaldı sanma
Acılar geçer zamanla…
Aşka tövbe demem ben..
Görürsün sevince yeniden…
Anlamazdın anlamazdın..Kaderede inanmazdın…
Hani sen acı veren kalpsizlerden olmazdın….
Dilerim ki mutlu ol sevgilim..
Ben olmasam bile hayat gülsün sana..
Günahı boynunda,ağlayan bir çift göz bıraktın arkanda…
Şarkısını içli ve gözü yaşlı söyleyeceğini nereden bilecektir.
Alper, özgürlük alanının kısıtladığın Ada gerçeğinden kaçmak ister. Doyumsuzluk rüzgarına kapılmamak için çok direnmiş fakat “Ada ben ayrılmak istiyorum” diyerek aşkın ağırlığından kurtuluvermiştir. Çünkü aşk, emek ister, ilmek ilmek sabır ister, hedonist insanların taşıyamayacağı kadar. İstediği olur Alper’in özgürdür artık, istediği duyguları yaşayabilir yalnızlığın içinde. Onun için hayatının anlamıydı Ada fakat ilk günler bunu anlayamamıştı. Ta ki, Ada’nın olmayışını görünce farkeder hayatın tadı tuzu kaçmıştır onun için.
Filmde yıllar sonra karşılaşan Ada ile Alper’in bitmeyen aşkının sarılışını, özlemini, pişmanlığını  izliyoruz, içimizdeki fırtınaların kopuşuyla. Gözyaşlarımız akıyor ama beklide kaybettiklerimiz geri gelmeyecek. Keşke bir rüya olsaydı yaşadıklarımız yeniden yanımızda olsaydı diyeceğiz Ada’larımız.
Ağlayan bir çift göz bıraktın ardında…
 “…Havuçlu tarçınlı kekin tarifini…” verecek zaman ve imkan bulamayabiliriz…

Loading